Allah/ Tanrı ne varlıkların dışında ne içinde ne varlıkların yaratıcısı ne varlıkların kendisi ne de varlıkların üstündedir.
Allah/ Tanrı evrenin- varlıkların insan zihnindeki karşılıgıdır.
Allah/ Tanrı kavramını varlıkların dışında veya varlıkları var eden varlık olarak kabul ederseniz- bunun üzerinden felsefe geliştirirseniz hiç bir sonuca ulaşamazsınız.
Çünkü Allah/ Tanrı sadece ama sadece varlıkların insan zihnindeki karşılıgıdır. Varlık degildir...Varlıkları var eden, genel- kollektif olarak kabul gören bir kavramdır.
Evrende madde ve maddenin hareketi dışında hiç bir şey yoktur. Bütün her şey maddenin hareketi sonucu şekil almıştır. Madde'de canlılıgı oluşturan özellik yakın bir zaman önce keşfedildi.
Hem şekillerin ve hem de canlılıgın oluşumu için gereken etmen, doga üstü veya evren dışı bir varlık degil, sadece harekettir. Misal, maddenin agaç'' şekli alması için- agaç olmaya dogru adım atan/ hareket eden şey, iki milyon yıllık bir degişim sürecinden geçmesi gerekir. Bu süreç sonucunda agaç oluşur.
Oluşan varlıkların aldıgı şekillere- canlılıga bakarak dışsal- metafizik etken aramak- insan zihninin kendi üzerinden geliştirdigi bir düşüncedir. O düşüncenin adı da Tanrı'' yani karşılık olur.
İnsan düşünen/ konuşan hayvan oldugu için her şeye bir anlam yüklemek zorunda. Misal elma bir nesnedir, ama elma’ nesnenin ismidir. Elma soyut- nesne somuttur. Yani aslında elma'' diye bir şey yoktur. Var olan karşılıgı ''elma'' olan nesnedir.
Belki daha basite indirgeyebiliriz. Bir toprak parçasını ele alalım. Bu toprak parçası içinde bulundugu koşullar nedeniyle belirli bir zaman sonunda mutlaka bir şekle bürünecektir. Bu şeklin oluşması için gereken tek şey harekettir. Bir süreç sonunda eger o toprak parçası önceki halinden daha degişik bir hal alıyorsa görünmez bir el şekil verdi'' diyemeyiz. Ama gördügümüz öncekinden başka bir şekildir. Ve bu şekillerin mutlaka bir karşılıgı vardır
Sanırım bizi yanıltan dogadaki hayran oldugumuz şekillerdir.Bu şekiller Kendi kendilerine, dış mudahele veya özne' olmadan oluşamaz' deriz. Çünkü kendimizden örnekleriz. Bir tür analoji yaparız ki bu çok normal bir sonuçtur. Çünkü şekillerin oluşması için gereken korkunç zamanı/ hareketi zihnimizde canlandıramayız. Bir agacın şekil alması için gereken iki milyon yıllık süreç degil de- dışsal bir etken, dogaüstü güç olabilecegini varsayarız.
İşte bu varsayım bizi yaratıcı Tanrı'' fikrine götürür. Bu algılama hemen hemen düşünen bütün canlılarda vardır. İlksel zamanlardan modern çaglara kadar degişik isimler altında insanlıgın kollektif bilinci) halini almıştır.
İçinde bulundugumuz evreni mimari bir yapı gibi gördügümüzden evrenin dışında, evreni inşa eden bir mimar aramaya başlarız. İşte bu sonuç bütün kültürlerde ve bilinçlerde Tanrı'' kavramı haline dönüşmüştür...
Tanrı'' varlıkları yaratan- evreni inşa eden varlık olarak anlaşılır. Kısacası tanrı- evreni yaratandır. Evrenin içindeki veya dışındaki Tanrıyı da/ ona yükledigimiz yaratıcı sıfatını da zihnimiz ister istemez kabul eder.
Çünkü karşımızda binbir çeşit şekillerden oluşan bir doga ve sonsuz büyüklükte bir evren vardır.
İnsanın zihninde kendisini ihata eden, kuşatan varlıkların mutlaka bir karşılıgı olmalı. Bütün olarak evrenin karşılıgı vardır insan zihninde, o Karşılıkta Tanrı'dır tıpkı elma= nesne örneginde oldugu gibi.
Evreni/ dogayı/ canlıları/ şekilleri oluşturan milyar yıllarla ifade edilen maddenin harekettir. İnsanlar hareketin uzun zaman sonucu oluşturdugu şekillere bir yaratıcı Tanrı kavramı atayıp soyutlaştırmıştır...
Aslında insan ilk önce kendi düşünüş şeklini ya da düşüncelerini şekillendiren etmenleri çözmelidir. Zihninde var’’ olarak kabul ettigi görünmezlere nasıl ulaştıgını tahlil etmelidir. Kendi düşünüş mekanizması üzerinde hiç fikri olmayan insanın, Tanrı’’ fikrine nasıl ulaşıldıgına dair bir fikri de olamayacaktır elbette. Sadece yaşadıgı toplumda dillendirilen fikirlere tabi olacagı açıktır. Elbette Tanrı’’ derken tüm varlıkları yaratan akla gelir; ama tanrının varlık olmadıgını sadece bir karşılık oldugu akla gelmez.
Leibniz: Uzun uzun Tanrının varlıgını dillendirmeye-varlıklar üzerindeki etkisini açıklamaya çalıştı. Lakin yazdıgı kitapları okudugunuzda aslında sadece madde ve hareketinden söz ettigini görürsünüz. Zaten kendisi için tanrıtanımaz suçlaması getirilmişti sonradan. Çünkü ne yaparsanız yapın, etkin- bilinçli- konuşan bir tanrı’ya ulaşamazsınız.
Tanrı derken madde ve hareketinden söz edildigi zor anlaşılır. Bugünkü insan milyonlarca yıl önce dogada bulunan herhangi bir şeydi. Uzun bir süreç sonunda şekil aldı- canlandı- bilinç kazandı. Milyonlarca yıl önce basit bir şey olan insan, elbette kendisini nelerin oluşturdugu üzerinde düşünecekti. Dogayı gözlemleyecekti, doga koşullarının acımasızlıgına karşı savaşım verecekti. Doganın ve doga koşullarının da üzerinde bir güç oldugu sonucuna varacaktı. Çünkü kendisini doga ve doganın koşullarına karşı güçsüz ve yalnız hissediyordu…
Vahşi doganın acımasızlıgına karşı soyut kavramlar oluşturacaktı ve bunlara sıgınacaktı. Doganın vahşetini evcilleştirip, acımasızlıgına karşı güçlendikçe güven kazanacaktı. Lakin Tanrı gene de varlıkların karşılıgı olarak sürekli nitelik degiştirerek, ama genede insanların ortak bilinci olmaya devam edecekti…
Kainatta insandan başka bilinç sahibi yok.
Kainattaki galaksilerin- yıldızların sayısı ve geçen zaman (madde=hareket=zaman) dünyanın canlılık kazanması için gereken olasılık hesabı için yeterlidir.
Bu aralar teoloji…
Kuantum fizigini kullanarak tanrı’yı varlık sahasına çıkartmaya çalışıyor.
Tekrar etmek gerekirse…
Kainatı/ canlıları oluşturan- şekillendiren Tanrı’’ degil- ‘’madde=hareket=zaman’’dır Nitekim de korkunç bir zamanın eseriyiz…Ve bunun bilincinde olan sadece ama sadece düşünen canlı olan insandır. Soruları soran da/ sorulara cevap bulmaya çalışan da: Tanrıyı konuşturan da susturan da.. Aynı zaman da Tanrıyı öldüren de yaşatan da zihninde her şeyin karşılıgı olan insan.