Aşağıdaki bildiri, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki zararlı cemiyetlerin başında gelen Teal-i İslam Cemiyeti tarafından İkdam Gazetesi'nin 16 Eylül 1919 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Bu bildiriye, gerici 31 Mart ayaklanmasına katılan Said-i Kürdi, namı diğer Said Nursi de imza atmıştır.
Ayrıca Said-i Kürdi, ingilizler tarafından kurdurulup desteklenen Teal-i İslam Cemiyeti'nin kurucu üyelerindendir.
“Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahalisi!
Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında tarlalarınızın, bağlarınızın başucunda çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoşça geçirir idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin böyle boynunuz bükük, tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz? Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belaların esbabını size biraz anlatayım. Selanik dönmeleriyle aslı nesli ve mezhep ve meşrebi belirsiz ecnası muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet, istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahaliye zulmetmeyecek diye bizi aldattılar. Bu hainler, bu hinoğlu hinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belada, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarını beslemeyi çok iyi biliyorlardı.
Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvay-i Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdane bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahali ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak yalanlar ve hilelerle savuşup kaçtılar.
Biçare millet!
Bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hala tamamen anlayamamıştır. Yazık bin kere yazık ki, gerek harb içinde, gerek mütarekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icab eden küçük fedakarlığı göze almıyor.
Millet hala kendisini aldatan bu heriflere niçin diyemiyor ki: Ey hainler! Ey Allah’tan korkmayan ve Peygamberden haya etmeyen mahluklar, muharebe ettiniz başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, şimdi niye tekrar, gücünüz yetmediğini ikrar ve imza ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize husumet ve gazaplarını davet ediyorsunuz?
İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin neticesine katlanarak telafisini sabr-u sükun ve akl-u tedbir dairesinde izale etmekten başka çare var mıdır? Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz. Hem sizler ey yalancı ve deni şâkiler!
Kendinize ne hakla, ne yüzle Kuva-yı Milliye adını veriyorsunuz? Utanmaz hainler, artık yetişir, yakamızı bırakın. Cenab-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerinize olsun!
Şimdi sulh imzalandı Kuva-yı Milliye belasının tevlid ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. Devletler şimdi bize Eğer Anadolu’da Kuva-yı Milliye isyanını bastırmazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız diyorlar.
Ey Anadolu’nun mazlum ve muhterem ahalisi!
Elinize aldığınız bu fetva-yı şerife göre, bu katil canavarları (Atatürk’ü ve Kuvvacıları kast ediyor), daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Allah’ını, Peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin...”